Toplumsal Kurum Çeşitleri: Din Kurumu
C. DİN KURUMU
Din, inanç olgusuna dayanır. Sosyoloji dinsel inançları ve normları bir olgu olarak incelemeye çalışır. Sosyoloji bu dinsel inançların ve normların doğruluğuyla ve yanlışlığıyla ilgilenmez. Sosyoloji dini bir kurum olarak ele alır ve öteki kurumlarla olan ilişkilerini araştırır. Din, tarihin her döneminde bireyleri ve toplumları etkileyen en önemli kurumlardan biri olmuştur. Dini olmayan hiçbir toplum da görülmemiştir.
Din, toplumsal yaşamda, bireylerin bazı davranışlarını olumlu karşılayıp, o davranışların tekrarı için teşvik edip ve sevap olarak kabul ederken bazı davranışlarını ise olumsuz ve günah olarak kabul ederek o davranışların yapılmasını yasaklar. Bu yönüyle din, bireylerin davranışlarının toplumun değer yargılarına uygun olmasını sağlar.
Sosyoloji din konusunu sosyal bütünleşme, sosyal çatışma ve sosyal değişmeye etkisi açısından ele almaya çalışır. Sosyolojinin bütünleştirici işlevi en açık şekilde dini ibadet ve ayinlerde görülmektedir. Toplumca ortaklaşa yapılan ibadet, ayin ve törenler grup ruhunu geliştirerek bireyler arasındaki toplumsal kaynaşmayı sağlar.
Dinin toplumsal hayata en önemli etkilerinden biri de toplumsal kontrole yaptığı katkıdır. Kurallar, kişinin vicdanın köklü bir şekilde yer edinmedikçe, dıştan gelen kontrolün etkisi az olur. Din yoluyla vicdan duygusu gelişen insan diğer insanlara ve toplumsal kurallara daha duyarlı olur. Bu nedenle din, bireylerin vicdanına yaptığı etkiyle toplumsal kontrolün sağlanmasına katkı yapar.
1. Dinin İşlevleri
1- Din, insana güç ve güven vererek iç huzurunu sağlar. Böylece din insanların psikolojik yönden rahatlamalarını sağlar.
2- Toplumsal kontrol aracı olarak toplumun bütünleşmesine katkı sağlar.
3- Toplumun ortak değerlerine hitap ettiğinden bireylerarası dayanışmaya katkı yapar.
4- Bireylere, toplumda kabul edilen davranışları göstererek ve birtakım kurallar koyarak bireyin topluma uyum sağlamasında yardımcı olur.
5- Toplumsal kültürü oluşturan ve gelecek kuşaklara aktaran etmenlerden biridir.
© dersimiz.com
2. Dini İnanç Çeşitleri
Totemizm: En ilkel dini inanç şeklidir. Totem inancı, kutsal sayılan bir hayvan, bitki veya cansız bir nesneye inanma ve tapınmadır. Totem bir kabilenin atası olarak kabul ettiği ve adını taşıdığı bir hayvan, bitki veya cansız nesnedir. Bu totem kartal, kurt, ayı olabildiği gibi, yağmur, deniz gibi şeylerde olabilir.
Fetişizm: İnsanların içinde büyüsel güç olduğuna inandığı nesnelere sahip olmak istemesi veya onlarla ilişkide bulunarak uğur getireceğine inanması ve tehlikelerden koruduğuna inanmasıdır. Fetişizm kişiseldir, tapınılacak şey kişiye aittir.
Animizm: Ruha tapma anlamına gelir. Doğadaki tüm varlıkların bir ruha sahip ve canlı olduğuna inanmadır. Animizm ruhun öldükten sonra var olduğu düşüncesiyle ilk olarak ortaya çıkmıştır. Animizm’de ruhun insanların etrafında gezdiğine ve onlara müdahale ettiğine inanılır. Bu nedenle bu ruhlara adaklar adanılır, kurbanlar kesilir ve dualar edilir. Mesela; Kırgızlar için elma ağacı kadınlara doğurganlık verme gücüne sahiptir.
Natürizm: Doğa güçlerine tapınma inancıdır. Bu inanç, insanların doğal olaylar karşısında hayret, saygı ve korku duygularını göstermesi ile başlamıştır. Ay, yıldız, güneş, ateş gibi varlıklara inanılmıştır. Mesela; Eski Mısır medeniyetinde Güneşe (Ra tanrısıdır) tapınılırdı.
Politeizm: Çok Tanrıcılıktır. İnsanlar siteler halinde yaşamaya başlayınca insanlar birden fazla tanrıya inanmaya başladı ve bu da çok tanrıcılığı ortaya çıkardı. Mesela; Eski yunan sitelerinde olduğu gibi. (Zeus, Hera, Poseidon vb.)
Monoteizm: Tek Tanrıcılıktır. Müslümanlık, Hıristiyanlık, Musevilik gibi.
Evreni yaratan ve yöneten Tanrı’nın varlığını savunmak teizm (tanrıcılık), Tanrı’nın varlığını kabul etmeyen görüşe ise ateizm denir.
3. Din ve Laiklik
Genel anlamında laiklik, akli düşünce ile dini düşüncenin ayrılmasıdır. Siyasi manada laiklik, “Siyasî bir kuruluş olan devleti, din kurallarına dayandırmayan ve kişilerin dinsel inanç ve tapınma özgürlüklerini inanç ve din farkı gözetmeksizin güvence altına alan bir sistemdir.” Yani devlet işleri ile din alanının birbirlerinden ayrılmaları demektir.
Fransız devrimiyle yükselen laikliğin “din hürriyeti” ve din-devlet işlerinin ayrılığı” olarak iki cephesi vardır. Bir devletin laik olabilmesi için, o devlette din hürriyetinin tanınmış olması ve güvence altına alınmış olması gerekmektedir. Din hürriyeti de inanç ve ibadet hürriyeti adlı iki ilkeye dayanır. İnanç hürriyeti, kişinin istediği dini seçebileceği anlamına gelir. Anayasamızın 24.maddesinde “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir” denilerek inanç hürriyeti tanınmıştır. İbadet hürriyet, bireyin inandığı dinin
gereklerini (ayin, tören vb.) serbestçe yerine getirebilmesi demektir. Anayasamızın 24.maddesinde “14. Madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir” denilerek ibadet hürriyetini tanımıştır.
Laikliğin ikinci cephesi din ve devlet işlerinin ayrılığıdır. Bir devlette, din ve devlet işlerinin ayrıldığını söyleyebilmek için; devletin resmi bir dininin olmaması, devletin bütün dinler karşısında tarafsız olması, devletin bütün din mensuplarına eşit davranması, din kurumları ile devlet kurumlarının birbirinden ayrı olması ve hukuk kurallarının din kurallarına uyma zorunluluğunun olmamasıdır.
Laik devletlerde kişinin istediği dine ve inanca sahip olması, devletin etkisi dışındadır. Laik devlette din, kişilerin vicdanlarına bırakılır. Laik devlette din, devletin kuruluşuna ve yönetimine hâkim olamaz. Laik devlet yönetiminde tüm düzenlemeler hukuk kurallarına göre yapılır ve bütün vatandaşlar yasa önünde eşittir.
4. Atatürk ve Laiklik
Atatürk’ün laiklik konusundaki görüşlerini sözlerinden yola çıkarak anlayabiliriz. “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanın emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz.”
“Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi ne bir din ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.”
Kısacası Atatürk, dini politika aracı olmaktan kurtarmak istemiştir. Dini, çıkarcılığın kaynağı olan siyasetten uzaklaştırmaya çalışmıştır.
Ekleyen : SERKAN DÖRTKAŞ