İslam Uygarlığının Temelleri
İslam Uygarlığının Temelleri
İslam Dünyasında bilimsel alanda ilk gelişmeler Emevilerle birlikte başladı. Bu dönemde İran, Hint, Süryani, Yunan dillerinden birçok eser Arapça'ya tercüme edildi. Tercüme faaliyetleri Abbasiler döneminde da ha yoğunlaştı. Tercüme faaliyetleri sonucunda eski medeniyetlere ait önemli bilgiler İslam Dünyasına giriyor ve Müslüman bilginler bu bilgilere kendi bilgilerini de katarak yeni ve daha gelişmiş bir bilim ortaya çıkarıyorlardı. İslam Dünyasından bilimsel faaliyet konusunda Endülüs Emevileri bir hayli öne çıkmışlar ve başı çekmişlerdir. Başta Bağdat ve Kurtuba şehirleri olmak üzere İslam Dünyasının birçok yerinde kütüphaneler ve medreseler ( üniversite) açılmıştı. 8. Yüzyıl ile 12. yüzyıllar arasında dünyada bilimsel faaliyet alanında İslam dünyası bir numara olma özelliği taşımıştır. Avrupalılar kendi medeniyetlerini Müslümanlardan öğrendikleri sayesinde kurmuşlardır. Avrupa da meydana gelen rönesans ve reform hareketlerinde İslam medeniyetinin büyük bir katkısı vardır.
Türklerde İslam medeniyetinin gelişimine büyük katkılarda bulunmuşlardır.
İslam kültür ve medeniyetinde bilimler iki genel gruba ayrılmıştı. Bunlar:
1.İslami Bilimler
a. Tefsir:Kuran ayetlerini açıklayan ve yorumlayan bilim dalıdır. Kuran'ı açıklayan kişilere de (Müfessir) denir. Tefsir alanında ortaya konan başlıca önemli bilim adamları şunlar 1.Taberi 2. Zemahşeri 3.İbn'ül Arabi 4. Fahruddin Razi 5. İbn-i Kesir
b. Kıraat: Kuran-ı Kerim'in doğru okunması öğreten ve açıklayan bilim dalıdır.
c. Fıkıh: İslam Hukukuna denir. İslam hukuk bilginlerine de ( fakih ) denir. Fakihlerin verdikleri kararlara da (Fetva) denir. Mahkemelerde görülen davalar, devlet işleri hep fetvalara göre uygulanırdı. Fıkıh alanında önemli çalışmalar yapan başlıca önemli fakihler şunlardır:
1.Ebu Hanife 2.İmam Malik 3.İmam Şafii 4. İbn-i Hanbel
d. Kelam: İman ve inanç esaslarını delileri ile birlikte açıklayan bilim dalıdır. Kelam konusunda en önemli isimler İmam El Gazali ve İbnül Arabi 'dir.
e. Hadis: Peygamberimizin sözlerini, kaynakları ile beraber ortaya sunan bilim dalıdır. Hadis bilimi peygamberimize ait sözleri kaynaklarına inerek araştırır,toplar, yanlış ve doğruları birbirinden ayırmak için çalışır. Hadis Müslümanların Kuran-ı Kerim'den sonra başvurdukları ikinci önemli kaynaktır. Hadis bilimi konusunda çalışmalar yapan başlıca bilginler şunlardır.
1.İmam Buhari 2.İmam Tirmizi 3. İmam Müslim 4.Malik bin Enes
f. Siyer: Hz. Muhammed'in hayatını inceler.
g. Megazi: Hz. Muhammed'in savaşlarını inceleyen İslami Bilim dalıdır.
2.Akli ( pozitif ) Bilimler
Tıp, matematik, astronomi, kimya, felsefe, tarih, coğrafya gibi bilim dallarına denir. Müslümanlar özellikle halife Harun Reşid ve Memun döneminde tercüme faaliyetleri sayesinde birçok bilgiyi öğrenmişler ve bu bilgileri geliştirmişlerdi. Bu dönemde İslam Dünyası Bilim alanında oldukça ileri gitmiş ve her alanda birçok bilim adamı yetişmiştir. Akli bilimlerde yetişen başlıca önemli bilim adamları şunlardır:
1.Tıp: Abbasilerde Harun Reşit Döneminde Bağdat' ta yaptırılan Hastahane Halk Sağlığı konusunda çalışma yapan ilk hastane olarak kabul edilmektedir. Önemli temsilcileri : Huneyn Bin İshak, Razi, İbn-i Sina'dır. * İbn-i Sina'nın " El-Kanun fi't- Tıp" adlı kitabı Avrupa'da uzun yıllar ders kitabı olarak okutulmuştur.
2.Matematik: Hint biliminin etkisiyle gelişmiştir. Önemli Temsilcileri; Harezmi, Abdülhamit İbn-i Türk ( Cebir ve Geometriyi geliştirip, Trigonometriyi bulmuşlardır), Sabit Bin Kurra, Tusi, Battani, Ali Kuşçu, İbn-i Cemşid'tir.
3.Kimya: Önemli Temsilcileri : Cabir Bin Hayyan ( Kimya biliminin öncüsü kabul edilir. ) , Razi ( Kimya dalında 28 eser yazmıştır.) , Biruni, El-Maksidi, İbn-i Sina' dır.
4.Felsefe : Yunan Felsefesi'nin incelenmesiyle başlamış, kendini geliştirmiştir. Önemli temsilcileri; Kindi, İbn-i Rüşt, Farabi, İbn-i Sina 'dır.
5.Astronomi : Hint biliminin etkisiyle başlamıştır. İlk gözlem evi 9. yy.da kurulmuştur. Önemli temsilcileri ; Usturlabi, Biruni, Ömer Hayyam, El- Battani, Ali Kuşçu, İbn-i Yusuf' tur..
6.Tarih : Hz. Muhammed'in yaşamı ve savaşlarının incelenmesiyle başlamıştır. Önemli temsilcileri ; Taberi, Mesudi, İbn-i Haldun'dur
7.Coğrafya : Önemli temsilcileri; Mesudi, İbn-i Batuta, İdrisi, İbn-i Havkal, Harezmi'dir..
Eğitim ve Öğretim
İslam dini eğitime, bilgiye çok büyük önem veriyordu. Kuran'ın ilk ayetinin "oku" olması ,ve diğer pek çok ayet ve peygamberimizin hadisleri bu konuyu açıkça göstermektedir.
Eğitim-öğretim alanında en büyük gelişme Abbasiler döneminde oldu. Camiler eğitim-öğretim çalışmalarında yetersiz kalınca bunların yanına okullar açılmaya başlandı.
Halife Me'mun zamanında Bağdat'ta Beyt ül Hikme adında ilk yüksek öğrenim kurumu açıldı. X. yüzyılda ilk medreseler açılmaya başlandı.
İslam dünyasında ilk büyük medreseyi Türkler kurdu. Alparslan'ın veziri Nizamü'l- Mülk tarafından Bağdat kurulan bu medreseye kurucusundan dolayı " Nizamiye medreseleri" adı verilmiştir. Nizamiye medreseleri örnek alınarak İslam Dünyasının birçok yerinde yeni medreseler açılmıştır.
Sanat
İslam Dinini yaymak için yapılan fetihler aynı zamanda İslam sanatının gelişmesini de sağlamıştır. Çünkü fethedilen ülkelerdeki sanat anlayışı İslam sanatını da etkiliyordu. Bunun sonucunda farklı sanat anlayışlarından oluşan yeni ve daha gelişmiş bir İslam sanatı ortaya çıkmış oldu.
İslam sanatında en büyük gelişme mimari alanda olmuştur. İslam Devleti'nin her yerine camiler, medreseler, köprüler, hanlar, kervansaraylar yapılmıştır. Mimari eserlerde kubbe ve kemer kavramları Türklerden Araplara geçti ve eserlerde kullanılmaya başlandı. Camilerde mihrap, minare ve şadırvan gibi yapılar ilk olarak Emeviler zamanında kullanılmaya başlanmıştır.
İslam sanatında gelişen belli başlı sanat dalları şunlardır:
1.Mimari
2.Minyatür
3.Hat
4.Tezhip
5.Oymacılık
6. Kakmacılık
7.Sedef işlemeciliği
8.Çinicilik.
İspanya ve İslam Medeniyeti:
İspanya, Hristiyan Avrupa' da İslam'la doğrudan etkileşime giren ilk ülke oldu. 711 den 1492 yılları arasında iki halk, savaş ve barışla içiçe yaşadı. Daha 9. yy'da Kordova Hristiyanları, Müslüman yaşam tarzını benimsemişlerdi. İslam uygarlığı, üstün bir uygarlık olarak yerleşti İspanya' ya. Arap şiiri, Arap felsefesi, Arap giyim kuşamı, Arap yaşam tarzı Endülüs ' te hiç yabancılık çekmedi. Palermo ' da Arap yazını ve Yunan biliminde aynı derecede becerili Hristiyanlar ve Müslümanlar yaşıyordu.
Kral, Arapça konuşup yazabiliyordu; Müslüman usulünce haremi vardı ve Doğu tarzında giyiniyordu. Palermo ' nun Hristiyan kadınları da Müslüman kardeşlerinin giyim kuşamını, peçeyi ve konuşmalarını benimsemişti.
İspanya'da İslam
İspanya, Hristiyan Avrupa' da İslamla doğrudan etkileşime giren ilk ülke olmuştur. 711' den 1492' ye kadar iki toplum, savaş ve barışla yanyana yaşadılar. "Dokuzuncu yüzyıldan başlayarak Atlantik ve Akdeniz kıyılarında korsan akınlarında bulunan Normanlar, zamanla yarımadanın ve adanın Müslüman kentlerinde mahalleler kurdular(Lizbon, Seville, Orihuela ve Barbasto gibi). Sicilya adasında Müslümanlık tam anlamıyla egemenlik kurmuşken, Normanlar onbirinci yüzyılda adayı ele geçirdiler ve bir yüzyıl kadar iktidarda kaldılmar. Bu dönem boyunca Sicilya halkı farklı dinlere inanan ve farklı diller konuşan bur çk ulustan oluşuyordu.
Palermo' daki Norman Kralı II. Roger (1130-1154)' in maiyeti Arap yazını ve Yunan biliminde(s:140) aynı derecede becerili Hristiyan ve Müslümanlardan oluşuyordu. Norman şovalye ve askerleri, İtalyan ve Fransız soylular ve katipler, İspanya, Afrika ve Doğudan gelen Müslüman bilim ve yazın adamları, Krala birlikte hizmet ediyorlardı. Müslaman saraylarındaki yapının tam bir kopyası oluşmuştu. Kralın kendisi de Arapça konuşup yazabiliyordu; müslüman usulünce haremi vardı ve Doğu tarzında giyiniyordu. Palermo' nun Hristiyan kadınla da Müslüman kardeşlerinin giyim, peçe ve konuşmalarını benimsemişlerdi"
"Daha dokuzuncu yüzyılda Kordova Hıristiyanları, Müslüman yaşam tarzını benimsemişlerdi. Harem kuracak ve bazan sünnet olacak kadar. Arap şiirinden ve yazınından aldıkları zevk, İslamın felsefe ve ilahiyat konularındaki öğretilerine duydukları merak çok açıktı. Onuncu yüzyıl boyunca Araplaşmış keşiş ve askerler Leon' a akmış, üstün kültürleri onlara sarayda ve krallığın kilise ve sivil yönetiminde önemli görevleri edinebilmeyi garantilemiştir. Toledo fatihi 6. Alfonso (1065-1109) Sevil Berberi kralının kızyıla evlenmişti. Başkenti, Müslüman sultanlığından farksızdı. Moda hızla özel yaşama da yayıldı; Hrisiyanlar Berberi tarzında giyindiler. Kastilya'nın gelişmekte olan Latin dili Arapça sözcüklaerle zenginleyştiTicaret, sanat ve zanaatta, belediye örgütlenmesinerd, tarım uğraşlarında Hristiyan kral egemenliğindeki müslümanların etkisi ağır basmaktaydı ve böylece 10. ya da Bilge Alfonso' nun zamanında doruğuna vuracak olan yazınsal işgalin yolu da açılmış oldu"
Kordova' da (Endülüste), aynı 12. yüzyılda, Aristo'nun izleyicisi olan filozof İbni Rüşd ise, bilimi cesaretle savunuyordu. İbni Rüşd, Gazali' ye Yıkımın Yıkımı adlı ateşli bir yanıt verdi.
Batı' ya Aristoculuğu Öğreten Bilgin:İbn-i Rüşd ( Averroes,1126-1198)
İbn Rüşd, yalnız büyük bir filozof değil, aynı zamanda kendisine yapılan baskılara karşın görüşlerinde direnen büyük bir adamdır.
Batılılar onu Averro veya Averroes diye de tanıyor. 12. yüzyılın İspanya'sında insanlar ve inançlar arası anlayışı ve diyaloğu savunan, çağının en önemli bilginlerinden biri, bir fıkıh uzmanı, tam bir erken hümanist. Muvahhitlerden Emir Ebu Yakup Yusuf'un etkisiyle Aristo'yu okuyor; onun öğretisini çağına göre yorumluyor. Temel kaygısı şeriatla felsefeyi bir potada birleştirmek. Ama görüşleri katı islamcıları harekete geçirmekte gecikmiyor. Yine Muvahhitlerden Yakup el Mansur, ondan fikirlerinin hiç olmazsa bir bölümünden vazgeçmesini istiyor; ama İbni Rüşd, taviz vermiyor ve gözden düşüyor. Ancak ölümünden kısa bir süre önce aklanıyor ve yeniden büyük bir saygınlık kazanıyor. Bundan 800 yıl önce "müslüman filozof olunur mu ve olunursa nasıl olunur?" gibi bugün bile tartışılan soruya çözüm aramış bir düşünürdür.(Yeniyüzyıl, 20 Temmuz 1997, Attila Dorsay'ın Mısırın büyük sinemacıcısı Yusuf Şahinle ilgili yazısından)
İbn Rüşd (diğer adı Averroes, (1126-1198) Sultan Ebu Yusuf Yakup zamanında yaşadı. Sevil ve Kurtuba kadılıkları yaptı. Tıp Ansiklopedisi eseriyle ün salmıştır. Üstün bir tefsirci olarak kabul edilir ve onun liberal, serbest görüşleri kendisini herkese beğendirir. Kitapları beş yüz yıl Doğu ve Batı Üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.
İspanya Müslümanları, tarihte seçkin bir rol oynadı. Bir kere Doğudakine paralel bir uygarlık kurdular. Avrupa' da bilimin canlanmasının temellerini attılar. Bu alanda dört büyük İspanyalı Müslüman, bilim ve düşünce tarihinde önemli bir yer tutar:
İbn Bacce(ölümü :1138) Onun için felsefe, insanın Allaha yaklaşmasını sağlamaktaydı. Mükemmele gitmek için insanda yeterli kapasite olduğuna inanıyordu. Endülüs düşünürlerinden İbn Bacce tıp, matematik,doğa bilimi,astronomi ve müzikle uğraşmış ve Farabi gibi bu bilginleri geniş bir sistem içinde toplamaya çalışmıştır.
İbn Tufeyl(ölümü: 1185) Sultan Ebu Yusuf Yakub' un başhekimiydi. Tufeyl, oluş ve gelişim (evrim) konusundaki görüşleriyle ünlüdür. O, insanın en yüksek bilgiyi elde etmeye muktedir olduğuna inanıyordu.
Musa İbn Meymun ( 1135-1204), Kurtuba ' da doğmuş bir Yahudiydi. İspanya ' dan Mısır ' a gitti. Orada Büyük Selahaddin 'in saray hekimi oldu. Onun ünü, aklı inançla bağdaştırmaya çalışmasına dayanır. Çok açık fikirli bir düşünürdü.
El-İdrisi (1100-1166) 12. yüzyılın coğrafya bilgini ve haritacısı. 1100'de Septe'de doğdu; mesleği onu Sicilya'ya getirdi. Sicilya'ya egemen olmada Fatimilerden sonra gelen ama Sicilya'daki Sicilya-Arapa kültürünü koruyan, Sicilya'nın Norman kıralı İkinci Rocı yönetiminde en yetkini eserlerini verdi.
İspanya Müslümanlarından diğer ünlü adamlar arasında büyük mutasavvıf İbn Arabi ve İbn Hazm'ı da anmalıyız. İbn Arabi, 1165'te doğdu ve bir süre Sevil'de yaşadı.1202'de Mekke'ye Hac için gitti ve Arabistan'a yerleşmeye karar verdi. Ona Şam Medresesindede hocalık verildi. Ömrünün sonuna dek öğretmekle vakit geçirdi. İbn Arabi, Allahın ışık, nur olduğunu ve dünyanın da Allahın bir ifadesi demmek olduğunu telkin ediyordu. O, insanın kendisini mükemmel bir hale koymakla Allaha yaklaştığına inanırdı Bir kitap yazdı, bu kitapta ötek dünyadan, cenneten geçen bir seyahati anlatır. Bilginler farzederler ki büyük İtalyan şari Dante, İlahi Komedya adındaki eserinin fikrini, konusu İbn Arabi'den almıştır.
İbn Hazm, hepsinden büyük bir yazardı.. Tarih, şiir, hadis ve mantık konularında geniş bilgilere sahipti. Yüz kadar kitap yazdığı sanılıyor
İshak bin Umran, Beni Aglep devletinin hizmetinde çalışan İshak bin Umran, Mağrip'te tanıdığımız ilk büyük çevirmendir. Eserlerini Tunus'ta yazdı. Hippokrates ve Calinos'un eserelerini telif etti, bazı konularda onları eleştirdi.
Ebu-l-Hasan ibn Halef de Endülüs'te Calinos'un eserleri üzerinde çalıştı. Çeviri ve şerhleri toplayarak düzenlemeye çalıştı. İbn Hasday olarak tanınan Ebu Cafer Yusuf bin Hasday da Calinos ve Hippokrat' üzerinde çalıştı. Endülüs'ten Mısır'a gitti.
İbn Zohr ailesinden Ebu-l-Ala da Calinos'un eserleri hakkında Ebubekir Razi'nin kuşkularını gidermeküzere bir eser yazdı İbn Zohr, Endülüs'ün en ünlü hekimlerindendi.
Mağrip okulunun olduğu kadar İslam uygarlığının da en büşük şarihi (şerh yazan, açıklama yazısı yazan) İbn Rüşd'dür. Tıbba ilişkin Yunan eserlerine yazdığı açıklamalar (şerhler) özetle kadar kendi kişisel araştırma ve incelemeleri olan da sayısızdır.
Tıp ve doğa bilimleri de İslam uygarlığında çeviri döneminden sonra kısa bir zamanda büyük bir gelişme göstermiştir. Doğa bilimleri alanında ilk bilginler İran'da yettişti. Eski İran,Hint ve Yunan bilimlerini özümseyen Razi, Doğu kadar Batı da ün kazanmış büyük bir doğa bilimcisidir. Yine İran'da yetişen Ahmed bin Taberi'yi, Ebu Süleyman Sicistani'yi anmamız gerekiyor.
Farabai'nin araştırmalarında doğa bilgisi ikinci planda geldiği halde İbn Sina'da bu ağırlık merkeziydi. Kitab-ül-kanun fi't-tıb Yunanlıları gölgede bıraktı. Bu klasik eser yüzyılarca Doğu'da ve Batı'da yararlanılan bir başvuru kitabı oldu. Büyük Selçuklular zamanında tıp işleri,devletin başlıca görevlerinden biri durumuna gelmişti. Melikşah zamamında teorik tıp gelişme gösterdi. Harzemşahi ünvanıyla tanınan Lokman'ın bu sırada yazdığı nicelik ve nitelik bakımından(s: 273) büyük bir kitap olan farmakolojiye ilişkin Akrabazin adlı eseriyle Cürcanlı İsmail bin Hasan'ın büyük bir tıp ansiklopedisi olan Zahire-i Harzemşahi'si klasik kitaplardandır.Osmanlı devrinde birçok tabip yetişmekle birlikte ikk yüzyılların yaratıcılığı yerine taklitçilik egemen olmuştur. Orta Asya'nın yetiştirdiği büyük hekimler arasında El-Biruni'yi, Semerkandlı Bedrettin Mehmed'i, semerkandlı Necmeddin Mehmed'i ve Şerafeddin İsmail'i anmalıyız.
İslam tıbbı özellikle Mısır,Mağrip ve Endülüs'te Arap memleketlerinde gelişti. Batıda tanınan İslam hekimlerinin büyük bir kısmı bunlar olduğu gibi yine onların eserleri Osmanlılar devrinde kısmen Türkçe'ye çevrilmiştir. Ebu Yakub İshak Süleyman İsraili(1446-1544),Ali bin Abbas,Cabir ilk dönemin büyük kimyacı ve hekimleridir. İbn Sina'nın Kanun'unu şerh eden İbn ün-Nefis,tıp tarihi ile ünlü olan İbn Ebi Useybia'yı anmalıyız. Fakat bütün bunlar arasında en büyük İslam hekimleri, kuşkusuz Endülüs'lü Ebu-l-Kasım Zehravi, İbn Zohr ,İbn Rüşd ,Musa bin Me'mun ,İbnel-Vafid ,İbn-el-Baytar'dır.
İbn-el-Vafid, Endülüslü bir vezir olup,Calinos ve Airsto'nun tıbba ilişkin kitaplarını inceledikten sonra kişisel deneyimlerinin de ışığında onları eleştirdi.Tıp deneyimleri ve göz hastalıklarıın tedavisine ilişkin önemli eserler yazdı.
İbn Zehravi, Doğu ve Batı'da klasik sayılan eserler yazdı
Filozof İbn Bacce ,aynı zamanda büyük bir hekimdi. Yunan eserlerine yazdığı açıklamalardan (şerhlerden) başka Razi'nin El-Havi'sini de özetlemişti.
Endülüste İbn Zohr adında üç büyük hekim vardır. Ebu Mervan İbn Zohr, İşbiliyeli( Sevilya) olup,Doğuda geziler yapmış,Kayrevan ve Mısır'da uzun uzadıya araştırmalar yaptı; sonra Endülüs'e dönerek,Saniye'de yerleşmiştir. Hükümdarın himayesiyle Orta Çağ'da ünlü olan tıbbi eserlerini yazdı. Son zamanlarında yeniden İşbiliye'ye yerleşen bu kişinin oğul Ebu-l Ala bin Zohr babasından daha da ünlü bir hekim oldu. Zamanında İb Sina'nın Kanun'u Batıya gelmişti. Yunan doğa anlayışı Doğu medreselerinin incelemeleriyle hayli aşılmış bulunuyordu. İbn Zohr bütün bu hazırlıklardan yararlandı.Tıp müfredatı,hassalar hakkındaki eserlerinden başka,Hüseyin ibn İshak'ı eleştirisi dolaysıyla İbn Rıdvan'a reddiyesi, Razi'nin Calinos hakkındaki kuşkularını gideren bir eseri,İbn Sina'nın müfredata ilişkin fikirlerini eleştiren bir kitabı vardı. Bu eseri oğlu Ebu Umran için yazmıştı. Oğlu Ebu Umran bin Zohr da babası gibi "müfredat" (tıbbın ayrıntılı dökümleri) konusu üzerinde çalıştı.İlaçlar ve tıp mfredatı üzerine olar araştırmaları bütün Doğu'da emsalsiz derecede yükseldi. Tedaviye ilişkin Kitab-üt-teysir'i, İbn Rüşd için yazdı. Çeşitli hastalıklar hakkında birçok makaleler yazdı. El-Hafid diye tanınan bu kişinin oğlu İbn Zohr ailesinden büyük bir hekimdir.
Ekleyen : dersimiz.com