Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956)

Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956)
CAHİT SITKI TARANCI (1910-1956)
 
Kişiliği az çok Ahmed Hâşim'e benzeyen Cahit Sıtkı, sürekli bir hoşnutsuzluk, elem, üzüntü havası içinde ya
şamıştır. Çehresinin güzel olmayışından, umduğunca yakışıklı bulunmayışından ve kadınların ilgisizliğinden o da yakınmıştır.
Şiir görüşlerini, iç dünyasını, sıkıntı, hasret ve tasalarını, şiirde ne yapmak istediğini Ziya Osman Saba'ya yazdığı bazı mektuplarda belirtir. Bunlar, şairin ölümünden sonra Ziya'ya Mektuplar (1957) adlı bir kitapta toplanmıştır.
ÜSLUBU: Cahit Sıtkı hece veznine ve kafiyeye, sonuna kadar bağlı kalmış bir şairdir. Sade, yalın ahenkli bir dille şiir söylemek, uzun cümlelerden kaçıp diyeceğini tek mısraa sığdırmak, bol ve güzel halk deyimleri kullanmak üslûbunun başlıca nitelikleridir. Açık, aydın söyleyişi, düz anlatımı seçmiştir. Fazla derinlik ve tabiatın sınırlarını zorlamak, onda yoktur. Necip Fazıl'ın aksine felsefî temalar ve içice kapalı mecazlar yerine günlük aşkları, gençlik, insanlık tasaları, gündelik dertleri ve mutlulukları söylemiştir.
Cahit Sıtkı, şiirlerinin çoğunda kendisini anlatmıştır: Bunalışını, karamsar hâllerini, kuruntularını, iç sıkıntılarını, özleyişlerini ve ölüm korkusunu açığa vuran 35 Yaş Şiiri, bu tasalı karamsar kişinin bir sanat bildirisi sayılabilir.
Bu karamsarlığın sebebi çok şeye yorulabilir: Önce kendini beğenmez, sonra gerçek bir Tanrı, din veya felsefenin tesellisinden yoksun görünmektedir. Tarancı'nın kadın şefkati, aile sıcaklığı, dost bağlılığı gibi sıcak ve hayata bağlayıcı un-surlardan da mahrum olduğu düşünülürse, üzüntüleri daha olağan karşılanır, Kaldı ki sağlığı da sallantıda, vücut yapısı da çürüktür: Bedenî hastalıkları ve ruh sarsıntıları arttıkça yaşama iradesi azalmış, umutları tükenmiştir. Sıkıntıların ucunda musallat bir fikir hâlinde "korkunç uçurum" gibi ölümü görmüştür.
Bu sıkıntılı, ağlamaklı hayat, ona, bütün yaşıtlarından ayrı ve aşırı içlilik, duygululuk vermiştir. Manevî inançları zayıf olduğu hâlde Tarancı'nın Allah'a inanılmayacak kadar çok sığındığı görülüyor yine, Uzaklardaki "anne"yi özlüyor. Geçmiş zamanları ve namaza durmuş "beyaz başörtülü" büyükanneyi hatırlıyor. Sevdiği bir müstesna iradını melekleştirmeğe çalışan Cahit Sıtkı'nın bu düşkünlük ve içlenişleri ölüm düşüncesi ile yaşama sevinci arasında gidip geliyor.
Ölüm teması, Cahit Sıtkı'nın bütün şiirlerine yayılmıştır. Hayata bakışındaki karamsarlık onu açıktan açığa veya sezdirme yoluyla hep ölüm düşüncesine sürükler. Ama dinî, tasavvufî bir inancı olmadığı için ölümü yenemez, bir kader ola-rak da kabullenemez. "Ah aklımdan ölümüm geçer deyişinde olduğu gibi hep zihnini kurcalayan kaçınılmaz sonucu, tedirginlik verici bir felâket gibi yaşamıştır.
Cahit Sıtkı'da marazlı içliliğe rağmen, Necip Fazıl'da gördüğümüz devimsi sıkıntı ve hafakanlar yoktur. Çünkü Tarancı, ânı yaşar ve ânın dışına pek çıkmaz, Gerçek üstü ve metafizik âlemlere yönelemez. Büyük kâbuslara düştüğü de söy-lenemez. Onun şiirinde bitkinlik, çaresizlik, sızlanma edası vardır. Derin bir düşünce, fikir, felsefe tasası sezilmez.
Ancak, her zaman "basit gerçek"te kaldığı da söylenemez. İçinde bulunduğu korkunç maddî boşluktan ürküp Tanrı'yı aradığı olur. Tabiatın güzelliklerini şairce anlatır; Robenson gibi şiirlerinde uzak ülkeler özlemi derinleşir.
Kimi şiirlerinde idealleştirdiği sevgiliye karşılık yaşanmış günlük kadınlardan, hizmetçi kızlarla sevişmelerden, sokağa taşmış maceralardan söz ettiği daha çoktur. Aşk konusunda da kötümserdir.
 
Cahit Sıtkı'nın Türkçe hakkındaki düşünceleri: Cahit Sıtkı güzel Türkçeyi şiirinin baş meselesi olarak almıştır. Şöyle der: "Bu can, bu tende oldukça Türkçe ile daha ne güzel, ne yeni, ne harikulade şiirler yazacağız. Öyle yapalım ki Ziyacığım, Türkçe bizden hoşnut olsun... Asıl olan şey, kelimeleri yaşatmaktır... Türkçe yazdığını ve her şeyden evvel bu dili, bir kadını memnun eder gibi memnun etmeye mecbur olduğunu şair sıfatıyla unutmamalısın.""Şairin mesuliyeti ve şerefi sesle başlar, sesle biter. Yoksa kelimenin tek başına mânâsından beklenen güzellik, nesir hudutları içine girer. Şiir, nihayet bir kelime işidir, duygular, fikirler buluşlar sonra gelir."
 
Türler
Şiirden başka hikâye, makale, deneme, mektup türlerinde yazıları da vardır. Bu yazıların çoğu çeşitli sanat konularıyla ilgilidir.
Yine şiir görüşlerini, iç dünyasını, sıkıntı, hasret ve tasalarını, şiirde ne yapmak istediğini Ziya Osman Saba'ya yazdığı bazı mektuplarda belirtir. Bunlar, şairin ölümünden sonra Ziya'ya Mektuplar (1957) adlı bir kitapta toplanmıştır. Yirmi iki hikâyesi de, Cahit Sıtkı Tarancı 'nm Hikâyeciliği ve Hikâyeleri {1976} adı altında toplanmıştır.
 

Ekleyen : dersimiz.com