Divan Edebiyatında Nazım Türleri-1

DİVAN EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ-1
Klasik Türk Edebiyatında nazım, her zaman nesrin önünde tutulmuştur. Fakat nazım ve nesir karışık yazılan eserler de vardır.
Edebiyatta tür dendiği zaman, ele alınıp işlenen konuya göre yapılan sınıflandırmalar akla gelmelidir. Aynı konu, mensur ya da manzum işlenebildiği gibi farklı nazım şekilleriyle de işlenebilmektedir.


1.TEVHİD: Allah'ın birliğini ve ululuğunu anlatan şiirlere tevhid denir. Genellikle kaside biçiminde yazılırlar. Tevhidde tanrının büyüklüğü, sıfatları, kudretinin sonsuzluğu, tasvir ve hayal edilebilen şeylerden soyutlanması, hiçbir şeyin ona eş ve benzer olamayışı, bütün kudret ve ilimlerin ona ait oluşu gibi özellikler sanatlı bir üslupla anlatılır. Tanrı karşısında kulun acizliği vurgulanır. En ünlü tevhid manzumesini Nâbî yazmıştır.


2.  MÜNACAT: Kelime anlamı "Allah'a dua etme, yalvarma" anlamına gelmektedir. Divan edebiyatında Allah'a yalvarma, yakarma, niyaz etme maksadıyla yazılan nesir ya da nazım yazılara "münacaat" denir. Kaside, gazel, mesnevi, murabba, muhammes, terkib ve terci-i bend, rubai ve kıt'a gibi hemen bütün nazım şekilleriyle yazılmıştır. Şairler bazen aynı nazım şekli içinde tevhid ve münacatı birlikte işleyebilmektedirler. Bu tür yazılarda şair, Allah'ın kudret ve azameti karşısında kendi acizliğini ortaya konar. Günahlarının bağışlanması için yüce yaratıcıya yalvarır.


3. NAAT:Sözlük anlamı "bir şeyi överek anlatma, vasıflandırma" anlamına gelmektedir. Edebiyatta Hazret-i Muhammedi övme amacıyla yazılan şiirlere "naat" adı verilmektedir. Düzyazı şeklinde yazılanlar da vardır. Divanlarda tevhid ve münacatlardan sonra naatlar gelmektedir. Ancak tevhid ve münacat olmadan naatlarla başlayan divanlar da bulunmaktadır. Taşlıcalı Yahya, Nefi, Nedim, Naili gibi bazı şairler divanlarına naatlarla başlamışlardır.
Naatlarda Hz. Muhammed'e karşı duyulan saygı ve sevgi dile getirilir. Peygamberin hayatı, hicreti, miracı, dini yayma konusunda verdiği mücadele ve mucizeler anlatılır. En sonunda onun şefaatine sığınılır, ona getirilen salât ve selamla naat tamamlanır.

4. MİRACİYE:Edebiyatta Hz. Muhammed'in miraç mucizesini konu alan şiirlerdir. Miraç'ın sözlük anlamı "çıkılacak, yükselecek yer, merdiven, göğe yükselme"dir. Hz. Muhammed, Cebrail yardımıyla bir mucize olarak Mekke'den Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürülmüş ve oradan da semaya yükseltilmiştir. Hicri takvimde Recep Ayı'nın yirmi yedisine rastlayan bu gece İslam dünyasında Miraç Kandili olarak kutlanmaktadır. Türk Edebiyatında bu konuyu işleyen manzum, mensur eserler yazılmıştır. Bu tür eserlere mi'raciye, mi'rac-name gibi isimler verilir. Miraciyelerde peygamberin özellikleri, miraç için kullanılan binekler ve Peygamberin miracda yaşadıkları, ayetler ve hadislerden alıntılarla dile getirilir. Hazret i Peygamber, Mekke'den Beytü'l Makdis'e kadar Burak'la oradan dünyanın semasına kadar Mirac'la, yedinci semaya kadar meleklerin kanatları üzerinde, Sidretü'l Münteha'ya kadar Cebrail'in kanadı üzerinde ve Kâbe Kavseyn'e kadar da Refref adı verilen binekle yükselmiştir.
Genellikle kaside veya mesnevi biçiminde yazılan bu şiirlerin bazıları bestelenerek cami ve tekkelerde okunmuştur. Bunları ezgiyle okuyanlara mirachan denir.


5.  MEVLİD:Sözlüklerde "insanın doğduğu yer, doğma, dünyaya gelme, doğulan zaman" anlamlarına gelmektedir. Edebiyatta ise Hazret-i Peygamber'in doğumunu konu alan eserlerin genel adıdır. Bu tür eserlerde Peygamber'in doğumu, peygamber oluşu, mucizeleri, miraç olayı, örnek yaşayışı, vefatı gibi konular işlenmektedir. Farklı kişilerce altmışın üzerinde Türkçe mevlid yazılmasına rağmen bunların içerisinde Süleyman Çelebi (1351-1422)'nin yazdığı Vesiietü'n-Necat (1409) isimli 768 beyitlik mevlid meşhurdur. Süleyman Çelebi'nin eseri şu bölümlerden oluşmaktadır: Tevhid, dua, âlemin ve peygamberin yaratılışı, veladet, medhiye, mu-cizat, miraç, hicret, Peygamberin özellikleri, nasihat, kötü davranışlardan kaçınma, risalet, vefat, hatime.


6.  HİLYE:Hazreti-i Peygamber'in fiziki ve ruhi özeliklerinin yazı ile anlatılmasını konu alan eserlerdir. Bir nevi dini portrelerdir. Hilye-i Şerif, Hilyetü'n- Nebi, Şemai'l-i Şerif olarak da isimlendirilen eserler bu konuyu işlemektedir. En çok Hazret-i Muhammed için yazılmakla birlikte dört halife için yazılanları da vardır. Manzum ya da mensur olan bu eserler, bazen müstakil bir kitap halindedir, bazen de miraciyelerin, siyerlerin, mevlidlerin içinde yer alır. Müstakil olanlar mesnevi biçimindedir. Türün en önemli eseri 16. yüzyıl şairi Hakani'nin Hilye-i Hakani adıyla bilinen eseridir.


7. KIRIK HADİS:Hadis, Hazret-i Muhammed'in sözü anlamına gelmektedir. Kur'an'dan sonra ikinci kaynak olan hadisleri toplayan kitaplar vardır. Sayıları yüz binleri bulan hadislerden kırk tanesini seçerek manzum veya mensur aktaran, tercümesini veya şerhini (açıklamasını) yapan edebi eserler meydana getirilmiş ve bu eserler Kırk Hadis, Hadis-i Erba'in şeklinde isimlendirilmişlerdir. Zamanla kırk hadis öğrenme, ezberleme, tercüme ve şerh etme geleneği oluşmuştur. Esere alınacak kırk hadis seçilirken genellikle aynı konuları ele alanların bir araya getirilmesi veya ezberlenmesi kolay olanlar göz önünde tutulmuştur.
Türkçe manzum kırk hadislerde, Arapça ve Farsça hadis kitaplarıyla Molla Cami'nin Çihil Hadis adlı eserinin etkisi vardır.


8. METHİYE:Sözcük olarak "birini övme, birinin iyi özelliklerini sayma" anlamına gelmektedir. Edebiyatta bir kimseyi övmek amacıyla yazılan manzum veya mensur eserlere denir. Eski şair ve yazarlarımız başta padişah, sadrazam, şeyhülislam ve valiler olmak üzere, ya devlet adamlarını ya da başta dört halife olmak üzere diğer din ve tarikat büyüklerini överlerdi. Methiyeler çoğunlukla kaside nazım biçimiyle yazılır.


9.  FAHRİYE:Bir şairin kendini övmek için yazdığı şiirlerdir. Şairler kasidelerin fahriye bölümlerinde ve gazellerin mahlas beyitlerinde kendi şairliklerinin üstülüğünü dile getirmişlerdir. Özellikle Nefi, şiirlerinde fahriyeye önem vermiştir.


10. HİCVİYE:Bir kimseyi yerme, alay etme, gülünç duruma düşürme amacıyla yazılan şiirlere hicviye denir. Halk edebiyatında taşlama biçiminde kullanılan kelime bugün yergi olarak kullanılmaktadır. Divan edebiyatında bu türden yararlanılarak bazı kişilerin olumsuz yanları ya da toplumun aksak yönleri eleştirilmiştir. Bu konuda en başarılı örnekleri Nefi vermiştir. Nef'i'nin sadece hicviyelerinden oluşan Siham-ı Kaza isimli bir eseri vardır. Şeyhi'nin Harname adlı mesnevisi de hiciv türünde yazılmış önemli bir mesnevidir.


11. MERSİYE:Ölen birinin ardından duyulan üzüntüyü dile getirmek amacıyla kaleme alınan şiirlerdir. Mersiyeyi yazan, ölen kimsenin ahlaki güzelliklerini, yaptığı iyilikleri dile getirir. Dünyanın geçiciliği, kadere rıza gösterilmesi gibi konuları ele alır. Mersiyelerde genellikle şu bölümler vardır:
Girizgâh: Feleğe sitem, dünyanın geçiciliğinden söz edilir.
Yas: Sevilen kişinin ölümünden duyulan üzüntü dile getirilir.
Methiye: Ölen kişinin özellikleri ve yaptıkları, övgü dolu sözlerle, mübalağalı bir şekilde anlatılır.
Olay tasviri: Ölümün nasıl gerçekleştiği detaylı ve dramatik bir şekilde anlatılır.
Dua ve temenniler: Ölenin makamının cennet olması için dua, geride kalanlara uzun ve sıhhatli bir ömür temenni edilir. Padişahlara yazılan mersiyelerde buna ek olarak yeni padişaha övgülerde bulunan mersiyeler de vardır.
Bu tür şiirler çoğunlukla terkib-i bend, kaside, terci-i bend ve murabba nazım biçimleriyle yazılmıştır. İslam dünyasında mersiye dendiğinde ilk önce, Hazret-i Hüseyin'in Kerbela'da şehid edilmesi dolayısıyla yazılmış şiirler akla gelir. Bu konu o kadar işlenmiştir ki Maktel-i Hiseyn adıyla yeni bir tür meydana gelmiştir. Mersiye yazılanlar arasında padişahlar, şehzadeler, vezirler, devlet ileri gelenleri, şeyhler ve aile fertleri yer almaktadır.
Germiyan Beyi Süleyman Şah (Ö. 1387 ) için şairAhmedi'nin yazdığı mersiye Anadolu Türk edebiyatında ilk mersiye örneği sayılmaktadır. Bâkî'nin Kanuni için yazdığı "Kanuni Mersiyesi" edebiyatımızda önemli bir yer tutmaktadır. Bunun yanında Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu "Şehzade Mustafa"nın hazin ölümü için de birçok mersiye yazılmıştır.


12.  NAZİRE:Sevilen şairlerin şiirlerine özellikle gazellerine başka şairler tarafından vezin, kafiye ve redifi aynı olmak şartıyla yazılan şiirlerdir. Nazirelerin en azından örnek alınan şiir kadar güzel olmasına dikkat edilir. Edebiyatımızda birbirine nazire yazılan şiirleri toplayan nazire mecmuaları vardır. Nazirelerin olumsuz anlamda olanlarına nakize denir.
15. yüzyılın büyük şairi Necati'nin "döne döne" redifli gazeli ve bu gazele olan Mihri Hatun (Ö. 1506)'un aynı vezin, kafiye ve redifle yazdığı naziresi:
Necati'nin Gazeli:
Bu cefâdan ki kadeh ağzun öper döne döne       
Nâr-ı gayretde kebap oldı ciğer döne döne          
 
Ne revâdur 6u ki ben kâmetümi halka kılam
İnce belün koca karşıma kemer döne döne
 
Mihri Hatun'un Naziresi:
Ateş-i gamda kebap oldu ciğer döne döne
Göklere çıkdı dûhânumla şerer döne döne
 
Cân fırakunla fitil oldı gönül hânesine
Ten hâyâlünle fener oldı yanar döne döne
13. TEHZİL (HEZL):Başkalarını kırmak amacı olmaksızın şaka, alay veya latife yoluyla tanınmış bir şiirin kafiye ve ölçüsü örnek alınarak yazılan nazirelere tehzil denir. Tehzili nazireden ayıran nokta, tehzilde şaka ya da alaya almanın söz konusu olmasıdır. Tehzilde amaç, ciddi bir söz veya şiirin mizah yoluyla latife şekline dönüştürülmesidir. Latife yollu şiir yazmaya tehzil, bu türün adına hezl, bu tür yazılan şiirlerin toplandığı mecmualara hezliyat denmektedir. Türk edebiyatında Bağdatlı Ruhi, Nef'i, Sürüri, Ziya Paşa ve Şair Eşref bu türde başarılı örnekler vermişlerdir. Hevai, Nabi'nin bazı gazelleirni hiciv ve tehzil yoluyla değiştirerek Divan-ı Hicv-i Gazeliy-yat-ı Nabi adıyla bir eserde toplamıştır. Yine Güfti'nin Teşrifatü'ş-Şuara'sı hezliyat türünde bir tezkiredir. Son dönem şairlerinden Fazıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe, Orhan Seyfi Orhon, Ahmet Tal'at Onay'ın hezl türünde şiirleri vardır.
 
Fuzuli'nin Su Kasidesi'nden:
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
Kim bu denlü dutuşan odlare çare su
 
Orhan Seyfi Orhon'un Su Kasidesi'ne Tehzili:
Saçma ey Terkos gölünden tozlanan yollara su
 Kim bu denli tozlanan yollara kılmaz çare su
 
14. SAKİNAME:Klasik Türk Edebiyatında içki ve içki meclislerini değişik yönleriyle ele alan eserlere sakiname denmektedir. Bazı şairler gerçek anlamda içki meclislerini anlatırlarken, mutasavvıf şairlerse mecazi olarak içkiden bahsetmişlerdir. Mesnevi nazım şekliyle uzun sakinameler yazıldığı gibi, kaside, terkib-i bend, terci-i bend, gazel gibi nazım şekilleriyle de yazılmıştır. Bu tür yazılan eserler içkiden, içki çeşitlerinden, içkiye birlikte yenilen yemeklerden, içki meclisine katılan kişilerden, içki dağıtan sakiden, kadehten, sürahiden, sarhoşluktan bahseder. Böyle bir eğlencenin vazgeçilmezleri arasında sevgili, saki, yaran, mutrib ve hanende de vardır. Tasavvufi mahiyette yazılanlarında içki, insanları dünya endişelerinden uzaklaştırıp gerçek âleme yönelten bir araç olarak ele alınır.
15. ŞEHRENGİZ:Bir şehrin güzellerini ve güzelliklerini konu alan manzumelere verilen isimdir. Türk edebiyatına ait bir tür olan şehrengizler genellikle mesnevi biçiminde kaleme alındığından baş tarafından tevhid, müna-cat, naat bulunur. Bahsedilecek şehirle ilgili bilgi verildikten sonra o şehrin güzelliklerinin tanıtımına geçilir. Edirne, Bursa, Yenice, İstanbul gibi kültür merkezleri, şehrengiz yazılan yerler arasında önemlidir. Bu türün ilk örneğini 16. yy.da Mesihi vermiştir: Şehr-engiz Der-medh-i Cüvanân-ı Edirne (Edirne Şehrengizi)


Ekleyen : Emir Dereli